Son dönemde Türkiye’deki en acı olaylardan biri olan Erva cinayeti, birçok kişiyi derinden etkiledi. Genç yaşta hayatını kaybeden 20 yaşındaki Erva'nın katledilmesi ve cesedinin parçalanması, hem aileyi hem de kamuoyunu derinden yaraladı. Davanın sonuçlanmasıyla birlikte mahkeme, katil zanlısı hakkında verilen ceza ile ilgili kararını verdi. Bu haber, sadece adaletin yerini bulması açısından değil, aynı zamanda toplumun kadına yönelik şiddet konusundaki duyarlılığını artırması açısından da büyük önem taşıyor.
Erva'nın cinayeti, Türkiye'de kadına yönelik şiddetin ulaştığı boyutları gözler önüne serdi. Genç kız, bir akşam yemeği sonrası kaybolduktan birkaç gün sonra, evinin yakınlarında cesedi parçalanmış halde bulundu. Olay, özellikle sosyal medyada geniş yankı buldu. Toplumun her kesiminden insanlar, cinaye karşı tepki gösterdi; kadın örgütleri, üniversite öğrencileri, sivil toplum kuruluşları ve bireyler etkinlikler düzenleyerek bu vahşeti kınadılar. Olayın faali ise kısa sürede yakalandı ve yargı önüne çıkarıldı. Gerek aile, gerekse kamuoyu, Erva için adalet istiyor, faile verilecek cezanın caydırıcı olmasını umuyordu.
Mahkeme, Erva'nın katledilmesine neden olan zanlıya verdiği ceza ile toplumda büyük bir infial yarattı. Geçtiğimiz günlerde gerçekleşen duruşmada, mahkeme heyeti, sanığın tüm delilleri göz önünde bulundurarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Bu ceza, yetkililerin kadına yönelik şiddet konusunda daha katı yasaların gerekliliğine dikkat çekmesine olanak tanıdı. Erva’nın ailesi, verilen cezanın, acılarının bir nebze de olsa hafiflemesini sağladığını belirtse de, kaybettikleri kızlarının geri dönmeyeceğini biliyorlar.
Bu tür olaylar, yalnızca bir insan hayatının sona ermesine neden olmakla kalmıyor; toplumsal bir travmanın da zeminini oluşturuyor. Özellikle gençlerin ve kadınların bu tür şiddet olaylarına daha fazla maruz kalması, Türkiye’de kadına karşı duyarlılığın artırılması gerektiğini bir kez daha gözler önüne seriyor. Eğitim, farkındalık projeleri ve toplumsal bilinci artıracak kampanyalar, gelecekte böyle olayların yaşanmaması için hayati önem taşıyor. Öte yandan, mahkemenin verdiği kararın ardından, insan hakları savunucuları ve kadın örgütleri, toplumun çeşitli kesimlerine hitap eden yeni önlemler geliştirmek ve mevcut politikaları gözden geçirmek için harekete geçti.
Erva'nın cinayeti, sadece bir kızı kaybetmekle kalmadı; aynı zamanda toplumumuzun derinlerdeki sorunlarını bir kez daha su yüzüne çıkardı. Kadına yönelik şiddetin önlenmesi, herhangi bir bireyin değil, tüm toplumun görevi olmalıdır. Davanın ardından gerçekleştirilen anma etkinlikleri ve basın açıklamaları, kadınların akıbetinin toplumsal bir mesele olarak ele alınması gerektiğini dile getirdi. Erva'nın anısını yaşatmak ve benzeri olayların tekrar yaşanmaması için herkesin üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesi, bir zorunluluktur.
Sonuç olarak, Erva’yı katledip cesedini parçalayan kişinin aldığı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, sadece bu davanın kapanmasını sağlamadı; aynı zamanda diğer kadın cinayetleri için de bir umut ışığı oldu. Ancak bu yetmez; kalıcı bir değişim yaratmak için toplum olarak daha fazlasını yapmamız gerekiyor. Kadınların yaşam haklarının korunması, her bireyin temel görevidir. Bu süreçte mahkemelerin kararları kadar, toplumun bilinçli bir şekilde hareket etmesi de hayati bir öneme sahiptir.